Bodrum’da kaç köyde lideral aptallar kaçında sakallı bohemler yaşıyor

Dün akşamüzeri Yalıkavak’ta yeni açılan “M Gallery” Otelin terasındaydım.

Accor Grubunun CCO’su (Chief Commercial Officer) Yiğit Sezgin’in davetlisiydim.

ORADA ALDIĞIM GÜZEL HABER

Orada güzel bir haber aldım.

Yiğit yakında Accor Grubunun en üst markaları Banyan Tree ve Raffles gibi otel zincirlerinin bulunduğu bölümün başına geçiyormuş.

İskender Paydaş ve grubu harika bir müzik yapıyordu.

İskender’i epeydir canlı müzik yaparken izlememiştim.

Harikaydı…

Tabii etrafta çok güzel kadınların bulunduğunu söylememe gerek yok.

GÜNÜN TARTIŞMASI: SEKSTEN ÖNCE VİSKİ Mİ TEKİLA MI

Ben viski içiyordum, Yiğit ise bugüne kadar hiç görmediğim bir tekila ile yapılan kokteyl içiyordu.

Orada erkekler arasında ilginç bir tartışma yaptık.

Seks öncesi hangi içki insanı daha “hype” yapar. Yani daha yükseltir…

Benim için artık gecikmiş bir tartışmaydı ama yine de erkeğiz ya, o namussuz beyin kendiliğinden katılıyor tartışmaya.

Cem Yılmaz’ın dediği gibi bağımsız bir organ o…

Görüşümü şöyle açıkladım:

“ Altı yıl Paris’te yaşadığım için ben şarap içerdim. Ama bugün sorarsan viski derdim. Kesin, banko viski. Ne yazık ki bu gerçeği iş işten geçtikten sonra keşfettim.”

Bir arkadaşımız , “Kesin tekila” dedi.

Üç arkadaşımız da ona katıldı, hatta “Açık ara, hiç. tartışmasız tekila” dedi.

ÇÖL KAKTÜSÜNDEN YAPILMIŞ İÇKİ İÇEN KADIN DAHA MI TEHLİKELİ

Tekilacı değilim. Akdenizliyim ve çöl kaktüsünden yapılan bu içki konusunda pek deneyimim yok. Hele hele seks öncesi hiç yok.

Ama tekila ile ilgili bir konuda çok iddialıyım.

Tekila içen kadın tehlikeli oluyor.

Hem de öyle böyle değil fena tehlikeli…

Şunu da belirteyim.

Bu bir deneyim değil. Ama gittiğim bazı barlarda, bazı sohbetlerde gözlemlediğim bir şey.

Yani tekila kadını “Hype” ediyor.

Bazı erkekler için bu bir avantaj.

Ben yine de dikkatli olun diyorum.

Bu arada bir kişi “Votka” dedi.. Bir arkadaşımız da modern muhafazakar olarak, “Rakı’ya” oy verdi.

Son arkadaşımız ise, “Benim için fark etmez, ne olursa gider” dedi…

Bu heyecanlı Bodrum tartışması nedeniyle bu yazının başlığını “Seksten önce viski mi, tekila mı” koyacaktım, ama adım magazin, şarap yazarından sonra bir de seks yazarına çıkacak diye çekindim.

O nedenle asıl konuma döneyim.

ÜÇ KÖYDE APTALLAR, SEKİZ KÖYDE SAKALLI BOHEMLER

Soru şuydu:

Bodrum yarımadasında aptalların yaşadığı kaç köy vardır.

Kaç köyde sakallı genç bohemler, kaçında sarhoşlar, kaçında entelektüeller yaşar?

Biliyorum saçma bir sınıflandırma diyeceksiniz .

Size katılıyorum, ama fikir benim değil. Amerikalı yazar Mary McCarthy’nin 1955’de yayınlanan “A Charmed Life” adlı romanından.

Kitap bir zamanlar Amerikalı sanatçı ve entelektüellerin Bodrum’u sayılan Cod Burnu’nu (Cape Code) anlatıyor.

Kocası ile yaşadığı çok fırtınalı ilişkinin de etkisindeki McCarthy o dönemi biraz abartarak hikaye ediyor.

Ona göre Cape Code’da 3 köyde aptallar yaşıyormuş. Sekiz köyde sakallı genç bohemler, 21 köyde ise sarhoşlar ve eski eşler yaşıyormuş.

İlginç bir sınıflama.

SAKALLI BOHEMLERİNDEN BİRİ BEN OLABİLİRDİM

Tabi New York Times’da dün yayınlanan makaleyi okurken ister istemez Bodrum aklıma geldi.

Bodrum’a ilk kez 1968 yılında üniversite üçüncü sınıfı bitirdiğim yaz gitmiştim.

O yaz ilk defa sakal bırakmıştım.

Ama sakallı bohem kategorisinde değildim.

Babam Ankara’da üniversite öğrenimim için bana ayda 500 Lira gönderirdi. O yaz Bodrum’da küçük bir ev buldum Fiyatı 1500 liraydı. Babama mektup yazıp, “Bana 3 aylık paramı toplu gönderir misin, burada bir ev alacağım” dedim.

“Gönderebilirim ama göndermem” dedi. “Çünkü gönderirsem orada kalır ve serseri olursun” diye devam etti.

Yıllar sonra düşündüm, acaba babam haklı mıydı?

Bence haklıydı. Ama serseri değil sakallı bohem olurdum büyük ihtimalle.

Bunu da Leonard Cohen’in Hydra adasındaki yıllarını anlatan bir belgeselde gördüm.

O yıllarda Hydra’ya yerleşen İngiliz ve Avrupalı aydınların biri hariç hepsi oraya yerleşip sakallı alkoliğe dönüşmüş.

KIZGIN DAMDAKİ KEDİLERİN DOLAŞTIĞI SOKAKLAR

Bu yaz başında Cape Cod bölgesinde 1910 ile 1960 yıllarında yaşayan ünlüleri anlatan çok ilginç bir kitap yayınlandı.

John Taylor Williams adlı bir yazar menajeri ve fikri haklar avukatının yazdığı kitabın adı “Shores of Bohemia: A Cape Cod Story, 1910-1960..”

Bu bölgedeki kasabalardan o 50 yıl boyunca kimler geçmiş…

“Yeni Sol” akımı orada doğmuş. Partisan Review, Dissent ve The New Republic gibi siyasi ve edebi dergilerin editörleri, yazarları o bölgenin gönüllü sürgünleri.

Modern sanatın Charles Hawthorne, Hans Hofmann, Edward Hopper Willem de Kooning. ve Mark Rothko gibi büyük Amerikalı sanatçıları oradan geçmiş.

Eugene O’neill ve ailesi Cape Cod’da

Sinemanın “Kızgın Damdaki Kedi” ve “İguana Gecesi” gibi efsane filmlerinin senaristi Tennessee Willams orada yaşamış.

John Dos Passos’dan Edmund Wilson, Norman Mailer, Dwight Macdonald, Alfred Kazin, Norman Podhoretz, Mary McCarthy ve Eugene O’Neill’e kadar bir çok ünlü yazar oradan geçmiş.

ALMA MAHLER’İN SEVGİLİSİ VE BAUHAUSE’IN KURUCUSU GROPIUS

Dünya mimarlık tarihinin en etkileyici okulu olan Bauhaus’un kurucusu, Alma Mahler’in büyük aşkı Walter Gropius da oranıın sakinlerinden.

Burası için Amerika’nın Paris’i diyenler de var…

Tabii bu isimler aynı coğrafyada muhtemelen sık sık karşılaşarak yaşadığında ortaya büyük hikayeler de çıkıyor.

Bir dönem Amerikan edebiyatının gay nabzı burada atıyordu.

Tennesse Williams ve James Baldwin bir yerdeyse, o nabız başka nerede atacaktı ki…

Kıskançlıklar, aldatmalar, flörtler, düşkırıklıkları…

Bu coğrafyanın gündelik hayatı idi.

BODRUM’UN BOHEMLİK TARİHİ HANGİ GÜN BAŞLADI

Acaba Bodrum yarımadasında yaşayanları için de böyle bir tarih yazılıp, sınıflandırma yapılabilir mi?

Kaç köyünde deliler, kaç köyünde sakallı bohemler, kaç köyünde sarhoşlar, kaçında entelektüeller yaşadı…

Tabii tarihi bugüne kadar getirirsek, “Yeni Zenginler “ ve “Sonradan görmeleri” de eklememiz lazım.

Zor bir iş…

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in gerçek Bodrum hikayesi 13 Nisan 1925 tarihinde yayınlanan bir hikayesi ile başlamıştı.

(Bodrum’da Cevat Şakir’in evi)

O hikayeden dolayı İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış ve idamdan kurtularak Bodrum’a sürgüne gönderilmişti.

Yani Bodrum’un Bodrum olması, böyle entelektüel bir hüzünle başladı.

O yarımada şimdi zorunlu sürgünden gönüllü sürgüne dönüştü.

Onun da altında edebiyatın, sanatın, Türk solunun eğlenceli ve hüzünlü hikayelerdi var.

Umarım bir gün biri çıkar ve Bodrum’un da Cape Cod gibi hikayesini yazar.

BODRUM VE UPPER CİHANGİR’İN EN MASUMLARI KİMLER

Tabii o hikayede sınıflandırma yapılırken, son 20 yılda Türkiye’nin temeline dinamit koyan gelişmelere “Büyük fotoğrafa bakalım” diyerek destek veren “Liberal aptallarına” da ayrı bir sayfa açmak gerekecek.

Hem Bodrum’a hem Upper Cihangir’e bakıyorum…

Yine de en masumları sakallı bohemler ve sarhoşlar galiba…

Sakalsız liberal aptallar tarihine bakınca onların masumiyeti daha da iyi görünüyor.

Peki ben neredeyim?

Ben artık, “Viski ve tekilayı iş işten geçtikten sonra keşfeden aptallar köyündeyim…”

Ertuğrul Özkök

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir